30 Eylül 2019 Pazartesi

40

Bu gün 40. Yaşımdayım
Doğdum, sevdim, sevildim; canım anam, babam, kardeşim
Birkaç sevgili, birkaç dost ve bisikletim, gitarım, gençliğim,
Duygumda haz, duygumda acı
Bedenim haz, bedenim acı
Taksim’in insan nehirine çaldım söyledim şarkılarımı
Sonra gece gündüz ders ezberledim, yüklendim ve programlandım,
Birikti kutuyla diplomalarım
Bir macera aradığın dedi babam, oldum sonunda son kaptan
Okyanuslarda 9 yıl seyir ettim yıldızları, gezegenleri ve yunusları
Geçtim tayfunların gözlerinden; Hem ne tayfunlar bir ordan vurur bir burdan
Ruhunu bedeninden ayırır
O vakit zaten ben kaçmaya meraklı, içtim şişeden vodkayı, çektim sigaradan dumanı.
Merağım hiç dinmedi
Hep sordum kimim diye, Var mı şu küçük hayatımın bir anlamı?
Nerdesin ey ruh eşim? Ne zaman başlayacak rüyasını gördüğümüz o yolculuk?
Sordum, sordum sordum
Yazdım bir kitap, düştüm yazdığım hikayenin yollarına
Önce İran sonra Hindistan, Tam sözleştiğimiz yerde buluştuk Yuukam.
Sonra baba oldum, sorumluluk bildim, gittim yaktım diplomalarımı
Özümden aldığım yetkiyle girdim ruhani şifacının yoluna
Gönlüne yatmayanların takipçisi olsam ne verebilirdim kızıma, ya dünyaya?
Başladım arınmaya… Daldım buzlu sulara, yürüdüm ateşin üstünden
Vadilerin diplerinden, dağların zirvelerine
Kaç gün yemek de yemedim, Günlerce içimi dinledim
Büyük anneyle karanlığımın dibine, Büyük babayla ışığın merkezine
Girdiğim her delikte baktım nerde bu BEN diye
Bu sırada, otobüslü, gemili, trenli, uçaklı da çok yol aldık
Mayam, Yuukam, çocuk, anne, baba hep birlikte yürüdük
Esmerleştik güneşle, Kas yaptı çanta taşıyan sırtlarımız
Topraklandı kendini bulan kendimiz, Merkezimiz…
Bir de çaldık söyledik herkes hepbirlikte şifalansın diye
Ne Strong Wings ne Gökhan
Bu akış Büyük Yaradan
Her şey O, her şey O’nun, her şey O’ndan
İlahi!!!
40 ne ki, yalnızca bir AN
---
40’ımdaki hislerimi hepinizle böylece paylaşmak istedim.
Bir süredir sessizdim. Bu sene hayatımın 9 yıllık bir büyük basamağını daha bitiriyordum. 9 yıldır konum özgürlüktü(rakamla 5) . Konu hem aile olup, hem sorumluluk duyup, hem de özgür olabilmekti…
Doğum tarihim öyle söylüyor ki şimdi girdiğim yeni 9 senelik dönem beni daha da hassas kılacak (rakamla 11). Aramızdaki perdeler iyice inceliyor. Bunu hissediyorum.
Doğum günümü içinden ve ya sesli kutlayacak olan bütün güzel insanlara sevgi, selam ve şükran hislerimi sunarım, sarılırım.

24 Eylül 2019

Aşk ile

17 Eylül 2015 Perşembe

Walking on the edge

İnce bir çizgide yürümek

Ağustos ve Eylül ayları boyunca (Yuka, Maya ve ben) ince bir çizgi üzerinde yürüdüğümüzü hissettik. Yapabileceğimiz şeyler, seçebileceğimiz yollar bir yönle sınırlıydı sanki. Bu da bize uzun ince bir yola çıkmışız gibi hissettirdi. İlahi plana, ilahi zamanlamaya teslim olup ilahi buluşmalara, ilahi kavuşmalara doğru kucak açıp sürdük arabamızı gecenin karanlığına. İlk durağımız Dalyan'dı. 

Plan Dalyan'da kalan son eşyalarımızı toparlayıp İzmir'e gitmek, orada 5-6 gün boyunca hem kişisel hem de gurup ses şifa çalışmalarımızı yapıp, geri dönüş yolunda Çanakkale'den geçip Troy antik kentini görmekti; ve en son İstanbul'daki evimize tam taşınmak.

Dalyan'a vardığımızda, henüz İzmir'den seans rezarvasyonu çıkmamıştı, dahası Gurup ses çalışmamız için yer de bulunamamıştı.. Test işte tam o noktadaydı.. Kendi kendimize sorduk; bir yerde hata mı yapmıştık(?) Bizi bu yola çıkartan, Her Şeye Kadir Olan'ın bildiği vardır .. Ben bilmesem de olur.. Ben güvenirim, gözümü kaparım ve yürürüm. O güven Yaratan'ın isteğinin benim isteğim olduğunu bilmemden gelir. O yüzden sırtım(ız) dik durur. Bu hisler içinde uyandık ve sonra mucizevi gelişmeler oldu. Dalyan'da geçen sene terapi seanslarımızı almış kalabalık bir İngiliz gurup seans rezarvasyonları yaptı. Kişisel seansları yapmaya İzmir için niyet etmiştik, Dalyan oldu. Aynı gün Çanakkale'nin Kaz Dağlarına, Yaşam Okulu'na gidecek olan dostumuz Pınar bize ulaştı ve orada (dedetepe çiftliğinde) bir enerjisel yer temizliği ve aktivasyonuna ihtiyaç olduğunu söyledi. Böylece 13 eylül güneş tutulması gurup ses şifa çalışmasını ( ruh toplantısını) orada yapmaya karar verdik. Bunu da İzmir'e diye niyet etmiştik Çanakkale'ye kısmet oldu. Birdenbire İzmir uçuverdi.; geriye Dalyan ve Çanakkale kaldı.

Fırsattan istifade;

Yuka bir geçmiş hayatında Letoon ismindeki antik kentte yaşadığını söylemişti. Oraya gittik. Ağır ağır yürüdü Letoon'u. Taşlara dokundu.


Yoğun geçen Dalyan'dan sonra Kaz Dağları'ndaki Yaşam okuluna vardık. Gece yarısıydı. Yıldızlar yere değiyiyordu. Gecenin karanlığında esrarengiz ve mistik bir yerdi. Bir köpek havladı. İçeri alındık. Bir seremoninin sonuna varmış olmalıydık. Ortada yanan mumlar vardı. Her kes ayağa kalkıp bizi karşıladı. Yüzlerini göremedik, ruhlarını hissettik; çok güzellerdi. Sonra bir kısmıyla birlikte o odada yerdeki şiltelere uzanıp, örtündük. Yatmadan az önceydi; Pınar sabah 5,5 ta dünya barışı meditasyonuna kalkacağımızı söyledi. İşte budur dedim bir kez daha.. Doğru zamanda, doğru yerde olduğumuzun bir işareti daha... Uyuduk ve uyandık. Şilteler geniş bir çember olacak şekilde dizildi. Maya şükür ki mışıl mışıl uyumaya devam ediyordu. Barış olsun, aşk olsun diye niyet ederek dünyanın etrafındaki aynı niyeti eden güzel ruhlarla aynı anda, aynı meditasyonda buluştuk. Hücrelerimiz, atomlarımız ve daha küçük parçacıklarımız titreşti huzurla..


Sonra yine uyuduk ve uyandık. Sonunda herkesin güzel yüzlerini gördük. Nefis bir kahvaltı ettik. Yedikleri her şey kendileri gibi saftı, organikti. 

5 gün boyunca katıldıkları tasarım okulunun son günüydü ve o gün ayrılacaklardı. Enfes bir öğlen yemeği mantralarla kutsandı ( ağrıyan bir başın ağrısını dindirmek için başlamıştı ya fazlasını yaptı)

Öğleden sonra dedetepe çiftliğine geçtik.

Bir çember düzeninde oturduk.
Açılış seremonisi için Tugay Ağabeyimiz flüt çaldı, Yuka ve Pınar ruhlarla dansettiler. 
Sonra  Bu çiftliğin sorumluluğunu üstüne alan dostumuz Eren niyetini söyledi;
Niyeti Ruh, Toprak ve Yapı şifalandırma projesini hayata geçirmekti. Hepberaber bu projenin bütüne hizmet etmesi, bütünün hayrına sonuçlar doğurması için dualar ettik ve chanting yaptık.

Bitiş seremonisinde herkes birşeyler çalıyordu ve coşmuştuk. Sonra herkes birbirine sarıldı. Ahh.. Ne kadar güzel bir topluluktu.

Eylül ayı içinde ruh ailemden biriyle tanışacağımın haberini almıştım. Nerede nezaman olacağını bilmiyordum. Yer o yer, zaman o zamanmış. Ordaki her kese karşı sevgi ve kardeşlik hissettiysem de o kişiye karşı tanıdıklık ve derin bir bağ hissi duydum. O da öyle hissetmiş olmalıydı ki gece yaptığı özel bir şifa seansını bana ve Yuka'ya vermek için kaldığımız yere geldi. 

Yıldızların altında terapi masasına uzanmış ve ince bir pikeyle örtünmüştüm. Yattığım yerden onun ayakta duran karanlık silüetini görüyordum. Gördüğüm bir Atlantis rahibiydi. Ve ilahi bir enerji aktı. Ağladım sessizce mutluluktan.. Şansa inanmayan biri olarak kendimi Tanrının en sevdiği bir evladı gibi hissettim. Bu önemli ruhani ameliyat için rehber ruhlarımda orada hazırdı. Gökyüzünde, yıldızların arasında mucizeler gördüm. Seans bittiğinde kardeşimle kucaklaştık.

Ertesi gün ayrılırken bizi birbirinden güzel hediyeleriyle uğurladılar ( Güneşin ❤️) 

Hepsine buradan selam olsun. 
Ve hiç tanımadan sevdiğim, aramızdan 4 yıl önce ayrıldığını öğrendiğim, bu gurubun, Hayat okulunun ve Buğday derneğinin kurucusu olan Victor'a da gönülden şükran, saygı ve sevgilerimi sunarım. 

(Fotoğrafı Eren ve Pınar çekmiş)

İstanbul'a dönüş yolunda Troy'u ziyaret ettik. Çünkü bu antik kentte de benim geçmiş hayat deneyimim olduğunu hissediyorduk.
Kapı bekçisi bir asker. Sonunu tahmin etmek kolay. 



Sonunda evimize vardık, İstanbul'a.  
Her türlü kısa ve uzun ziyarete, kahve yahut yemeğe bekleriz.


Sevgiler







6 Mart 2014 Perşembe

21 Şubat 2014 Cuma

21 Şubat - kader ve özgür irade

Bu gün english spiritual talking workshopu vermek üzere trene bindim. İki haftadır konu belirlememiştim. Trendeyken sordum.. Bu gün ne hakkında konuşacağız.. defteri kalemi hazırlamam gerektiğini hissettim ve kalemi elime alır almaz İlahi plan, kader, özgür irade ve akashik kayıtlar konularında bilgi akışı başladı.. o yazdıklarımın bir kısmını burada paylaşıyorum ve bütünün hayrına ulaşması gereken ruhlara ulaşmasını diliyorum.



;,,,,,,

Özgür irade evrenin en önemli yasalarından biri. Bize seçim hakkı veren bir doğa yasası. Trene mi binerim, otobüse mi, yürüyerek mi giderim yoksa eşşek sırtında mı.... seçenekler öyle çokki... öyle çokki bize seçim hakkımız olduğu hissini veriyor.

Şu üniversiteyi seçsem, şu meslek türünü seçsem, şöyle bir kız ya da erkek bulup evlensem, şöyle bir ev alsam, böyle bir araba, ve şöyle biri haline gelsem, sonra böyle yapsam....

Bu seçenek bolluğu bizlere özgür irade hissiyatını veriyor.

Oysa özgür irade de içinde bulunduğumuz pek çok diğer ilizyondan biri..

Seçtiğimizi sanıyoruz, hayatımızı kontrol ettiğimizi sanıyoruz..

Evet pek çok seçenek var ama Tanrı neyi seçeceğimizi biliyor. Tanrı yaratışa başladığı anda her şeyin geleceğini o anda biliverdi. O biliş Tanrının iradesi, O biliş Tanrının ilahi planı... her şey o plan dahilinde.

Tanrı bu boyutu, materyal alemi bizler\(hayat) vasıtası ile  deneyimliyor. Hayat bolca seçeneğimiz varmış gibi hissettirdiği ve sonunu bilemediğimiz için keyifli bir macera. Yaradan bu boyuta enkarne olup yaradan olduğunun, ilahi planın sahibi olduğunun bilincini yitirdiği için bu macera dolu hayatlar silsilesini deneyimleyebiliyor.. zira tüm bilinciyle gelseydi bu işin ne keyfi kalırdı. Bu evrim sisteminin çalışırlığı için var 'Özgür İrade Yasası'.

Yaradan'ın yüksek boyutlardaki varlığı ilahi planın sahibi olduğunun bilincinde. Yarada'nın bu boyuttaki varlığı unutkanlık ve uyanış ve yükseliş sürecinde.
 İslamiyet, Hristiyanlık, Musevilikte kader anlatılır. O kutsal kitaplardan anlaşılacak olan dersler okuyucunun içinde bulunduğu bilinç seviyesine bağlı olarak değişecektir.

Düşük bilinç frekansında bir kimse kaderi için Yaradan'a kızacaktır. "Niye ben Rabbim? " '' Allahım neden bana bunu layik gördün?" "Allahım onca dua okudum namaz kıldım niye bana bu acı dolu kaderi yazdın'' vs...

Kötü kaderi için Tanrı'yı suçlayacaktır. Ve de davranışlarının sorumluluğunu kötü kader diyerek kabullenmeyecektir. Evet öldürdüm.. bi sor niye diye... Niye? Kötü kader... Tanrı öyle istemiş..

Bir nebze daha yüksek bilinç frekansında bir kimse ise evet öldürdüm.. evet Tanrı öyle istemiş... dedikten sonra yaptığı eylemin sonuçlarını görür ve kabul eder, suçluluk duyar, utanç duyar, vicdan azabı yaşar, ki bu acı dolu duygular o ruhun uzun sürede evrimine katkıda bulunacak olan duygulardır..

Bu örneğini verdiğim iki kişiyi karşılaştırmak ve birini diğerinden daha iyi ya da kötü bulmak da manasızdır... velhasıl deneyimi yaşayan hep aynı Yüce varlığın unutkanlık içindeki atomları...
Kendilerine biçilmiş olan rolü oynamaktalar. Acı ve felaketlerden er ya da geç bilinç doğar.

Çok daha yüksek bilinç frekansında bir kimse kaderini tam olarak kabul eder. Her zorlu hayat deneyiminin ruhunun evrimi için planlanmış olduğunu kabul eder. Ki o plan bir değil tüm ruhların evrimi içindir. Her kimsenin kaderi diğer tüm varlıkların kaderiyle bağıntılıdır ve büyük tablonun içindeki küçük fırça darbeleri gibidir. Her bir hayat bir fırça darbesi. İkinci dünya savaşı ve Vietnam savaşları acı dolu, cinayet dolu büyük olaylardır.. ki o çok büyük olaylar bile evrenlerin büyük tablosunda bir fırça darbesi gibidir. Bu acı dolu savaşlar 1968 kuşağının, Hipilerin doğumuna neden olmuştur. Kollektif bilinçte bir uyanış hareketi başlatmıştır...

Gezi parkında kesilen bir ağaç kollektif bilinçteki birikimin boşalmasına ve ülke çapında uyanışın hızlanmasına neden olmuştur..

Yani her şey, hem de her şey bütünün hayrına ve yükselişi adına olmaktadır.

Bilinç seviyesi belli bir seviyeye ulaştığında kişi kadere tamamen güvenir.  Kaderine güvenen kimse deyim yerindeyse gözünü yumar ve bir uçurumdan küçük bir su birikintisine balıklama dalar. O kişi için Seçme sıkıntısı sona ermiştir.

Kişi akıl merkezinde bir hayat sürüyorsa( belli bir bilinç seviyesinin altında) sürekli olarak önünde seçmesi gereken bir yol olduğunu düşünür. Özgür irade ilizyonunu son damlasına kadar içer. Seçer seçer seçer... hayatı plan yapmakla, seçim yapmakla geçer.

Kişi kalp merkezinde bir hayat sürüyorsa ( belli bilinç seviyesinin üstünde) artık seçmesine gerek yoktur. O kimse AKAR. Tanrı, yüksek benliğinden kişinin kalp çakrasına akar, ve oradan dışarıya hayat olarak an ve an taşar. Hayat hep o an'dır. Gelecek ya da geçmiş değil. Kalp çakrasından taşan hayat enerjisi kendi kendini yaratır. Kişinin hayatına, kendi frekansıyla uyumlu deneyimleri ve mucizeleri getirir. O ruh, kendini Yaradan'a teslim etmiş, akış halinde bir ruhtur. Seçme sıkıntısı yoktur.. şöyle mi olsun, böyle mi olsun, o mu iyi, bu mu iyi ... yoktur...  O ruh akar ve kalbiyle bilir. Kalpten taşan o enerji sevgi ve mutluluk dolu bir enerjidir.. Kişi mutluluğu ve sevgiyi takip eder. Önünde iki kapı belirmişse aklını değil kalbini dinler ve kendi için en mutluluk getirici olan kapıdan doğal olarak geçer. Çünkü kalpten taşan mutluluk ve sevgi enerjisi, kapıdan taşan mutluluk ve sevgi enerjisini tanır.. ona uyum sağlar.. deyim yerindeyse ona tutunur.. kalp o kapıyı çeker... o kapı kalbi çeker.. ve kişi akmakta olduğu hissiyatını yaşar.

Hepinize akışkan bir hayat dilerim ;)

16 Şubat 2014 Pazar

16 Şubat.. Marcus ve Aurelia'dan mesaj var



 

Bir kaç ay önce Mısır'da yüz küsur yıldan beri ilk kez kar yağdı. Çöldeki piramitlerin kar altındaki resimleri görmeye değer...

Son 4 gün içinde Japonya'da son 140 yılın en büyük kar yağışı yaşandı. Yollar kapandı...

 ve en son ne zaman bir çiçekten mesaj aldınız bilemiyorum... benim içinde en az yüz yıl olmuştur herhalde... hem de almakla yetinmeyip, çiçeğin tavsiyesi ile mesajı blogda paylaşıyorum.. işte bu, tüm hayatlarım boyunca yaptığım en absürt davranış rekorunu kırabilir.. kimin değerlendirdiğine bağlı olarak...

Bu akşam kaktüs dostlarımı karşıma alıp oturdum. Onları izledim. Gözlerimi kapadım ve sevgi dolu enerjilerini dinledim. Öyle güçlüler ki... taç çakrama bağlandılar ve de kalp çakrama.. enerjileri okşarcasına yüzümün ve göğsümün üstünde dolaştı.. ve sonra birden bire şu mesaj paketi bilincime açıldı...

Marcus ve Aurelia'nın mesajı :

"Yalnızca''

Yalnızca diye bir şey yok. Kimi insanlar bir taşa bakıp, yalnızca bir taş diyor.. yalnızca bir masa, yalnızca bir sandalye, yalnızca cam, yalnızca demir...

Kimileri daha duyarsızca yalnızca bir çiçek, yalnızca çim, yalnızca ağaç, yalnızca dere tepe diyebiliyor..

Ve kimileri yalnızca bir hayvan, yalnızca bir böcek, yalnızca bir karınca diyebiliyor...

Ve kimileri yalnızca bir çocuk, yalnızca bir kadın, yalnızca bir adam, yalnızca bir ihtiyar, yalnızca bir insan  diyor...

Yalnızca bir gezegen diyen bile var...

Oysa her şeyin bir derinliği var...tüm materyallerin ardında Ruh var.. Aslında Ruh istemedikçe materyal de yok... Ruh, bir taş olmayı seçtiği için taş var... Ruh bir böcek olmayı seçtiği için böcek var.. Ruh bir insan olmayı seçtiği için insan var... Ruh bir gezegen olmayı seçtiği için gezegen var.. Ruh... Büyük Ruh... Her şeyin Yaratanı olan Sonsuz Ruh, olmayı dilediği için varız...

Kendimiz  en başta olmak üzere var olan her şeyde Tanrıyı görebilmek, hayat dediğimiz bu yolculuktan edinmeye çalıştığımız yegane derstir.

============

Mesaj böyle kısa ve özdü yine de bir miktar kendi benliğimden gelen mesajla harmanladım.

Materyal varlıkların biz de olduğu gibi duygu bedenleri yok, yine de içlerinde bilinç var. O bilinç tüm evrenleri boşluk bırakmaksızın dolduran bir bilinç...

=========

Çiçekler bende, ben çiçeklerde Yaradan'ı görüyoruz ve yaşıyoruz... ilişkimiz ondan böyle derin ve güçlü..

Teşekkürler Marcus ve Aurelia...

12 Şubat 2014 Çarşamba

13 şubat - Rehberlerden gelen mesajlara dikkat!!



Belki 5 gün kadar önce bir bitki çayı dükkanına girdik.. o kadar çok çeşit var ki, önceden araştırma yapmamış birinin bilinçli bir seçim yapması imkansız.. ama 6ıncı hissim diyorki ille bir tane al. Hangisini alayım hepsinin garip isimleri var.. 6ıncı hissim derki, gözlerini kapa, 3üncü gözüne gelen resme bak.. güven.. biz sana göstereceğiz.. ve gözü kapadım.. gelen resme baktım.. ve resimdeki paketi bulup aldım. Sonra eve geldik içtik.. biraz acı bir tad.. hani nerdeyse söyleneceğim rehber ruhuma,, böyle çay seçilir mi o kadar para verdik falan diye..
 
 2 gün önce bir diş ağrısı başladı.. dün çok yoğun bir sol beyin günüydü iç sesimi dinleyemedim.. ama bu gün aniden içime doğdu.. seçtiğin çay bu gün içindi.. iç!! Google da araştırma yaptım ve gördüm ki antik yunanlılar bu bitkiyi diş ağrısını iyileştirmek için, iltihabı bitirmek için içiyorlarmış.. rehber ruhlarımdan özür diliyorum.. onlara teşekkür ediyorum.. aslında bu işte yalnızca biri vardı.. beni en çok ziyaret eden.. antik mısır döneminde de abi kardeş olduğum, şu anda başka bir yıldızda varolan derin mavi bir ruh.. indigo mavi..
 
Çayın adı Tarragon. ( Fransızlar yemeklerde de kullanıyorlarmış.)
 
Anestetik özellikleri var..

12 Şubat- Kediyi öldüren genç.

Bu gün yazacaklarımı daha iyi anlayabilmek için 9 şubat yazımı bir kez daha okuyabilirsiniz.



  bir genç bir kediyi vahşice öldürmüş.

Bütün internette bir linç enerjisi var.. yakaladıkları yerde saldıracaklar, dövecekler öldürecekler.. çocuğun kediye yaptığını ona yapacaklar.. ve bunu yapanların başına da aynı şeyler gelecek.. birileri de bir gün onları linç edecek.. ve gün gelecek linç edeni de linç eden çıkacak.. bu linç, bilinçli insanlar bu döngüyü durdurana kadar devam edecek.
Linç döngüsü ülkemizde uzun zamandır dönüyor.. yeni değil.. döngüye her geçen gün yeni insanlar katılıyor.. hiç birinin birbirinden farkı yok gibi.. kediyi öldüren ile kediyi öldüreni öldüren arasında hiç fark yok..
Kediye merhamet etmeyenle, kediye merhamet etmeyene merhamet etmeyen...

Resmini gördüm o gencin.
Kimileri bakarken bir psikopat bir katil, bir cani, bir satanist görüyor.
Ben baktığımda Tanrıyı görüyorum. Yaradan'ı görüyorum. Onun yaratışı dışında kalan hiç bir varlık yok.. havadaki, sudaki, topraktaki, ateşteki, ruhtaki, her bir parçacık bizzat Yaradan'ın kendisidir. Yaradan'ın dışında hiç bir şey olmadığı için yaradan her şeyi kendinden yaratmıştır. Demekki bu çocukta, o kedi de bizzat Yaradan'ın varlığıdır. Ve biz ve her şey... tümlük Onundur ve Odur.

Gözlerinde Yaradan'ı görebilen biri bu çocuğa nasıl kıyar. O, kedinin gözlerinde Yaradan'ı görememiş. Görememiş çünkü kalbi kapalı. Çünkü o ırzına geçilmiş yaralı bir çocuk. İçindeki çocuk öyle yaralı ki kendisine ne yapıldıysa aynısını dışarıya vurmak istiyor. Babasından yediği dayakları, ailesinin sevgisizliğini, ilgisizliğini, içine doğduğu tehlikeli arkadaşlıkların enerjisini, içine düştüğü death metal müziğin nefretini, bilgisayar oyunlarında normalleştirilmiş cinayetleri.. Kalbi kapalı ve karması ağır olan bu ruh için dua edelim.

İmza kampanyasına ben de katılmak istedim.. ama içine öyle bir nefret sinmişti ki... benim kalp frekansımla uyuşmadığı için bilgisayar kampanyayı bir türlü açmadı.. bir türlü olmadı. ( en nihayet kişiye yönelik nefret göndermeyen  ve hayvanlara saldırının suç sayılması için açılmış başka bir imza kampanyası çıktı karşıma ve onu imzaladım)

Evet katılıyorum cezası ne ise ödemeli.. karması da bunu gerektirir. Aklım böyle diyor...

Kalbim ise diyor ki.. her ruh iyileşebilir..

Aklıma bir Budist anlatısı geliyor..
Zamanın birinde Hindistan'da çok korkulan bir seri katil varmış.. Buddha'nın zamanında yaşamış.. bir şekilde yolu Buddha'nınkiyle kesişmiş, ve bu karşılaşmada katilin ruhu içinde hapsolduğu ilizyonun, ve kalbindeki derin üzüntünün ve suçluluk duygusunun farkına varmış..
Buddha onu yanına almış. Bir monk olan katil ömrünün geri kalanını insanlığa hizmet ederek geçirmiş..

Hapishane sistemimiz de diğer bütün sistemlerimiz gibi çürük kokuyor.. katil olarak içeri giren 10 yıl sonra daha psikopat çıkabilir..

Nerede yanlış yapıyoruz..

Mesela hapishaneler olmasaydı da onun yerine suç işlemiş ruhları şifalandıracak merkezler olsaydı.. ruh hastahanelerinden bahsetmiyorum,, onlar da kokuşmuş.. bahsettiğim merkezlerde bir kaç monk, bir kaç ruhani öğretmen, bir kaç psişik doktor, bir kaç şifacı, şaman olsa...
Ve suç işleyerek gelen ruhları insanlığa geri kazandırsalar..

Bu bir hayal gibi gelse de kulağa dünyanın geleceği budur.. içine girdiğimiz bu yeni dönem ruhani teknolojinin dönemidir..

Lütfen kendisi için dua edelim.. bütünün hayrına kalbini açması için ve karmasının temizlenmesi için, ve ülkemizi saran bu linç döngüsünün sona ermesi için, dünyaya sevgi ve merhametin hakim gelmesi için dua edelim.